
Auguste Rodin sanatı, dünyayı anlamak ve anlatmak isteyen bir düşünce çabası olarak tanımlar. Tolstoy kendi sanat görüşünü şöyle ifade etmiştir: “İnsanın bir zaman duymuş olduğu bir duyguyu kendinde canlandırdıktan sonra aynı duyguyu başkalarının da duyabilmesi için hareket, çizgi, renk, ses ya da sözcüklerde belirlenmiş biçimler aracılığıyla onlara aktarılmasıdır sanat.” Hiç kuşkusuz, her sanatçının sanata bakışı değişkendir ve diyebiliriz ki, dünyada ne kadar sanatçı varsa, o kadar sanat anlayışı vardır. Ama her sanatçının hemfikir olduğu bir görüş vardır: sanat yaratmaktır.
Her sanat yapıtında uçsuz bucaksız bir atlas açılır karşımıza. Bir sanat yapıtına baktığımızda hayata, içimizi yeniden bulmuş gibi bakarız. Bir tür baş dönmesine kapılmamak mümkün değildir. İmgelerimiz harekete geçmiştir, yeni yeni ufuklar açılmıştır önümüze, sorgulamalar başlamıştır. Çünkü sanat, hayata dokunmaktır. Sanatçı iseniz hayata dokunmak, bir evren yaratmanın peşine düşmüşsünüzdür. Dünyayı ancak dokunduğunuz yerden yakalayabilirsiniz.
Hülya Soyşekerci, Türk edebiyatının derinlikli eleştirmenlerinden biri olarak, edebiyatı yalnızca estetik bir uğraş değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün aracı olarak görür. Eserlerinde edebiyatın birey ve toplum üzerindeki, dönüştürücü gücünü vurgular. Edebiyatı dünyayı anlamak ve anlatmak isteyen bir düşünce çabası olarak tanımlar.
Soyşekerci için edebiyat bir varoluş ve duruş biçimidir. Edebiyat eserleri üzerine yazmak onun için sadece bir ifade aracı değil, aynı zamanda yaşama tutunmanın ve direnmenin bir yoludur. Bu perspektif, onun yazılarında sıkça işlediği temalardan biridir. Özellikle kadın yazarların edebiyattaki yeri ve eril dilin eleştirisi üzerine yaptığı analizler, onun toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki duyarlılığını ortaya koyar. Kadın yazarların edebiyattaki yerini vurgulaması ve eril dilin eleştirisini yapması, onun toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki duyarlılığını gösterir. Bu yönleriyle, Soyşekerci’nin yazıları, edebiyatın sadece estetik değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk taşıdığına dair güçlü bir inancı yansıtır.
Eeserleri, Soyşekerci’nin edebiyata olan derin bakışını ve eleştirel yaklaşımını yansıtan önemli kaynaklardır. İlk kitabı “Yazarlara ve Yapıtlara Yönelik Okumalar” (Kanguru yayınları, 2008), “Okuma Yolculukları”, (Pupa Yayınları, 2010) izledi. “Mavi Harfler Atölyesi”, (Komşu yayınları, 2012) ile yine edebiyat yazıları ile karşımızdaydı.

“Mavi Harfler Atölyesi” (Komşu Yayınları,2016) edebiyat üzerine yoğun anlamlarla örülen, farklı yorumlarla derinleşen; okuma keyfini aşılayan yazılardan oluşan bir toplam. Namık Kemal’den, Hüseyin Rahmi Gürpınar’a, Suat Derviş’ten Sevgi Soysal’a, Türkiye Cumhuriyet döneminin ilk ürünlerinde, Türk edebiyatının geçirdiği evreleri de yaşarız; biz farkına varmasak da yazarların kişisel tarihleri de bizlerle birlikte yaşar. Sabahattin Ali’yi anarken Sait Faik’ten söz etmemek mümkün müdür? Tante Rosa’nın eserleri ile yaşamakta ısrar ettiğini bilir miydiniz? Ya da Ferit Edgü’nin yenilikçi ve özgün sesinde hiç gezindiniz mi? “Hayaller ve Harfler” i okumaktasınızdır. Otuz iki kitap incelemesinin toplandığı edebiyat dünyamıza dair Hülya Soyşekerci’nin yorumlarıyla klasikleşmiş Türk edebiyatının izlerinden gidersiniz.
Ya da “Günışığı Demeti” ve “Aynadaki Ayna” gibi eserlerini okudukça edebiyatın birey ve toplum üzerindeki etkilerini siz de Hülya Soyşekerci ile irdelemeye başlarsınız. Orhan Veli’den Cahit Sıtkı Tarancı’ya, Sabahattin Kudret Aksal’dan Namık Kemal’e kadar birçok yazarın eserlerinin analizlerini yaparken edebi metinlerin estetik değerlerinin yanı sıra, toplumsal ve bireysel yansımalarına dikkat çeker. Bu perspektif, onun yazılarına derinlik ve özgünlük kazandırır. Çünkü Hülya Soyşekerci’ye göre
toplum sadece bugünü ve görüneni değil; geçmişi, geleceği, görüneni ve görünmeyeni de içeren sürekli bir ortaklıktır. Hafıza birey için ne kadar önemli ve ne kadar varoluşsal ise toplumlar için de o kadar önemlidir. Çünkü toplum, bireylerin toplamından daha büyük ve daha geniş bir gerçekliktir. Bu nedenle toplumsal hafıza titizlikle korunması, sürekli ayakta ve diri kalması gereken toplum için varoluşsal önemde bir değer ifade eder. Hafızasını kaybeden kimliğini, kimliğini kaybeden de varlığını kaybetmiş sayılır.
Son kitabı “Zamanda bir Tanık” Şubat 2024’de Mask Yayınlarından okura ulaştı. Daha öncekileri gibi, bu son kitabında da yazılarını toplumcu çizgiye paralel olarak, romandan öyküye birçok farklı türde gerek Türk edebiyatından gerek dünya edebiyatından birçok eseri sığdırmış. Hem kendi ülkesinin hem dünya edebiyatının atmosferini bilinç ve duyarlılıkla kavrayarak metinlerini oluşturmuş. Aziz Nesin’in Surname’sinden, Salah Birsel’in Boğaziçi Şıngır Mıngır’ında Üsküdar ve Bebek semtlerinde farklı zaman katmanlarında yaşanmışlıklarla Boğaziçi’nin kültür tarihiyle bütünleştiğini, 1950 kuşağının en dikkat çeken yazarlarından Vüs’at O. Bener’in doğumunun 102. Yıldönümü anısında Dost içindeki öykülerde sarsıntılı ruhsal yapı içinde olan erkek dünyasına tanık oluyorsunuz. Osman Şahin’in halk kaynaklarından beslenen dil ve yazın ustalığına hayran kalıyor, Cemal Süreyya’nın “Türkçenin seramik ustası diye adlandırdığı Hulki Aktunç’un özgün dünyasına adım atıyorsunuz. Faruk Duman’ın 2000 yılı Sait Hikâye Armağanı ile taçlandırılan Av Dönüşleri’ndeki düşsel ve büyülü dünyasında kuşağının en özgün yazarlarından birini tanımış olmanın keyfini yaşıyorsunuz.
Edebiyat içinde estetik kaygı barındırdığı için güzel sanatların bir kolu olarak kabul edilir. Sanat eserleri bir duyguyu, düşünceyi dışa farklı materyallerle sundukları gibi edebiyat da dil ve sözcük kullanarak sanat yapar. Edebiyat da güzel sanatlar gibi insanda güzel duygular uyandırmak, insana coşku, heyecan, sevinç kazandırmak, insanın dünyasını geliştirmek gibi amaçlar edinir.
Hülya Soyşekerci’nin sanatının çıkış noktası edebiyattır. Çalışmaları farklı coğrafyaların, farklı tarihlerin, farklı kültürlerin izdüşümüdür. Onun her çalışması sürekli devinen bir evrendir, bir kanıda, bir düşüncede demirlemez, demirleyemez, hiçbir zaman “Oh!” deyip oturamaz, her kesinlik, aydınlatılması gereken yeni bir belirsizliğin başlangıcı olur onun için, o daha “kesinlediği” dakikada “sormaya” başlar. Düşünen ya da yazan Hülya Soyşekerci’nin yazın yolculuğu, insan usunun tükenmez serüvenidir.
Çok genç yaştan, daha ilkokul yıllarından okumaya olan tutkusu onu bugün edebiyat eserlerini yaşatmak ve edebiyatı üzerine düşüncelerini okurla paylaşmaya taşıyan önemli bir faktördü. Üniversite yıllarında edebiyatın yanı sıra aldığı sosyal bilimler eğitimi onu tarihi doğru okumasına katkı sağladı; dün ile bugün arasında sağlıklı bir ilişki kurabilmesinde belirgin bir rol oynadı. Yaratıcı düşünce, onun için üzerinde durulması, aydınlatılması gereken bir bilgiydi. Bir edebiyat eleştirmeninde olması gereken bütün gerekli vasıflara sahip olarak yılların birikimini, eserleri yoluyla yeni nesillere aktarabilen ve toplumsal hafızanın oluşumuna katkıda bulunan bir yazar olmasının yolları böylece açılmış oluyordu. Bir eleştirmen olarak sanat olarak edebiyatın inceliklerini okura göstermek misyonunu üstlendi. Yaşamı önemseyen, dünyaya daha büyük bakmaya çalışan Hülya Soyşekerci’nin eserlerine bakarken, Tolstoy’un “Akıl hiçbir şey göstermedi bana. Bütün gördüklerimi yürek verdi, yürek gösterdi” sözünü bir kez daha anımsadım. İşte sanatın büyüsü!
edebiyathaber.net (31 Mayıs 2025)