İlk Adımlar: Begüm Egeli Bursalıgil | Hande Emekçi

1 hafta önce 4

Söyleşi serimizin bu haftaki konuğu, Boyut Yayınları’ndan çıkan “Sessiz Havuz” adlı ilk kitabı ile Begüm Egeli Bursalıgil.

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?  Kitaplarla ve yazmakla olan ilişkiniz nasıl başladı?

İsmim Begüm Egeli Bursalıgil. 1982 İzmir doğumluyum. Anne ve baba tarafı İzmirli ve ayrı ayrı çok kalabalık, çok renkli olan bir aile ortamı içerisinde büyüdüm. Şimdilerde soyadımda taşıdığım yer karmaşası evlilikle birlikte geldi.

İzmir Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra Koç Üniversitesi’nde İşletme okudum. Sonrasında yüksek lisans için Milano’ya gittim ve Moda ve Lüks Yönetimi üzerinde eğitim aldım. Roma’da Bulgari’ye yaptığım proje sonrasında Istanbul’a dönüp tam zamanlı çalışma hayatına başladım. Alanım hep pazarlama oldu. Hem Türk, hem çok uluslu şirketlerin pazarlama departmanlarında farklı farklı görevler aldım. Bunların içerisinde en hoşuma giden yaratıcılığa zemin bırakan roller oldu. Son bir buçuk yıldır eşim ve iki kızım ile birlikte Londra’da yaşıyorum.

Yazmaya gelince, yazı benim için kendi düşüncelerimi duyma biçimi. Belki de bu nedenle yazmayı öğrendiğim yaştan itibaren elimin kalem tuttuğu her an beni hem heyecanlandırdı, hem de rahatlattı.

Yetişkin dönemimde ise Marka Hikayecisi ismi ile açtığım bloğun yazma isteğime yön verdiğini düşünüyorum. Burası markaların türlü hikayelerini, sektör trendlerini ve içgörülerini kendi bilgi süzgecimden geçirerek yorumladığım bir alan oldu. Blog bana farklı kapılar açtı. Robb Report, Luxos, Time Out ve Marketing Türkiye gibi dergiler için hem iki dilde makaleler yazmaya başladım.

Sessiz Havuz ise benim ilk romanım. Çok uzun süredir içimde yaşadığını bildiğim kelimelerin vücut bulmuş hali.

Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma sürecinde neler yaşadınız?

Kitap yazma fikri için ise yeni diyemem. Fikir yıllardır içimde dolanan bir fısıltı gibiydi. Kulak verip dinlemem yeni oldu diyelim… Ancak her şeyde olduğu gibi esas yapılması gereken aklında çevirme kısmını geçerek, kalem kağıdı önüne koyup denemeye başlamakmış. Sonrası gerçekten de geliyor.

Başlangıç noktam hayatla ilgili kendimce saptadığım içgörüleri anlatmaktı. Bunları daha okunur kılabilmek için bir hikaye içerisinde oturtmamın iyi olacağını düşündüm. Yoksa yarattığım metin daha öncekilere çok benzeyecek, bir makalenin denemeye dönüşmüş halinden öteye gidemeyecekti. Oysa ben bir roman yazmak istiyordum.

Kitabı sekiz ay içerisinde tamamladım. O dönem içerisinde tuhaf bir şekilde kitabı besleyebileceğim çokça düşünce, hatırladığımı bile unuttuğum kişisel anekdotlar ve bilgiler karşıma çıktı.

İsim kısmına gelince, ‘Sessiz Havuz’ aslında bir metafor. Kitaba sahne olan bir zamanlarını gösterişli İzmir’ini, kitaptaki birçok karakteri ve en çok da Ayla’nın iç dünyasını çok güzel tasvir ettiğini düşünüyorum. Kitabı uzun süre isimsiz yazdım. Ancak hikaye iyiden iyiye ortaya çıkınca, onu en güzel anlatacak başlığın bu olduğuna karar verdim ve yazdığım word dökümanının en başına dönüp kocaman bir başlık attım. J

Kitabınızı tamamladıktan sonra yayınevi bulma süreciniz nasıl geçti? Kitabınızı basmaya karar veren yayıneviyle yaşadığınız süreç nasıldı?

Bu kısım benim için gerçekten minnet dolu bir süreç. Boyut Yayınları kitabımı sunduğum ilk yayınevi oldu. Kendilerinden bir hafta içerisinde olumlu yanıt aldım. Sonrasında ise hızla basım çalışmalarına başladık. Kitabın baskıya hazırlandığı süre, şu anda sonuna yaklaştığım tedavi sürecimin en yoğun anıydı. Her hafta kemoterapi görüyordum. İşte kolay ulaşılabilir olmadığım bu süre zarfında Boyut Yayınları’ndan sınırsız bir destek gördüğümü söyleyebilirim. Öyle tuhaf ki, kemoterapimin bittiği gün, kitap baskıdan çıktı.

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Kitapta sizi en çok etkileyen bölüm hangisi?

Elbette. Sessiz Havuz ilhamını Türk insanından, bu coğrafyadan, tarihin modern gündelik yaşama yön verişinden ve jenerasyonlar arası etkileşimlerden alıyor. Ancak tüm bunları yaparken, kitabın odağında insanın hayatının tek günde değişebileceği gerçeği var. Hepimiz bu gerçeği bilerek yaşıyoruz. Ancak bunun gerektirdiği farkındalığı an be an taşımıyoruz.

Sessiz Havuz’da başkarakter Ayla’nın peşine takılarak bir yolculuğa çıkıyoruz. Kitap aslında bir akşamüzerinden gece yarısına kadar olan zaman zarfında geçiyor. Ancak bu sırada ne olduğunu ve neden olduğunu öğrenmek üzere Ayla’nın hayatının farklı dönemlerine hareket ediyoruz.

Kendi kendime ‘insan niye okur?’ diye çok sordum. Bunun çok farklı yanıtları olabilir; ancak bence insan en çok kendini tanımak için okur. Bu cevabı vermek bana psikoloji odaklı çalışmanın kapısı araladı. Kitaptaki karakterler üzerinden kurgulanan çözümlemeler, insanı düşünmeye davet eden kendimiz veya tanıdıklarımızdan izlere şahit olduğumuz sahnelerin kat kat açılan kitabın en derininde olduğunu düşünüyorum. Umarım Sessiz Havuz’un suyu ile Ege’nin güneşi okuyuculara iyi gelir.

İlk kitabı yayımlamanın en büyük heyecanı ve en büyük zorluğu neydi? Kitabınız yayımlandıktan sonra aldığınız tepkiler nasıldı?

Yaratımın işin içinde olduğu diğer sanat kolları gibi roman yazmak da sürprizlere ne çok açıkmış! Bunu Sessiz Havuz’u yazmaya çalışırken anladım. Öyle ki, çoğu zaman sanki sadece klavyeye dokunan benim parmaklarımdı ama hikaye kendi kendini yazdı. Dönem betimlemelerinin veya karakterler arasındaki diyalogların beni götürdüğü sürprizli yolları çok sevdim! Bir de hikaye eklendikçe içeriye giren farklı karakterleri yaratmak çok eğlenceliydi.

Kitabı başından sonuna sıralı şekilde yazmadım. Örneğin, ilk yazdığım kısımlardan bir tanesi Ayla’nın bakkala gittiği sahne. Onu öykü içerisinde nerede, nasıl kullanacağımı bilmiyordum. Bir diğeri kitabın en sonu. Kitaba dahil etmek istediğim içgörülerin birçoğunu kitabın öncesinde not olarak tutuyordum. Dolayısı ile bu parçaları birleştirip anlamlı bir akış haline getirmek en zor kısım oldu.

İlk kitap yayımlamanın en büyük heyecanı sanıyorum ki okunur mu ila beğenilir mi arasında uzanan çizgi. Neticesinde eğer kitap okunursa ‘yazar’ oluyorsunuz. J Aldığım tepkilerden çok mutluyum. Hikaye kadar onun ara satırlarına ördüğüm içgörülerin de okuyucuya ulaştığına şahit oldum. Sessiz Havuz altı ay içerisinde ikinci baskısını yaptı. Bu da beni en çok sevindiren somut başarı oldu.

 İlk kitabınızı yayımladıktan sonra yazarlık konusunda düşünceleriniz değişti mi?

Kitap gerçekten de insanın bebeği gibi oluyormuş. O denli kıymetli, o denli büyümesi için heves duyulan… Yazarlık konusunda düşüncelerim değişmedi de, sevgim genişledi diyebilirim.

Yeni bir kitap için çalışmalarınızı sürdürüyor musunuz? Henüz kitabı yayımlanmamış yazarlara tavsiyeleriniz neler olur?

Biliyorum ki ben var olduğum sürece yazmaya devam edeceğim. Bunun öykü mü, makale mi, şiir mi… hangi formatta bir araya geleceğini zaman gösterecek. Ancak roman yazmanın tadına varmış birinin romandan vazgeçebileceğini hiç sanmıyorum.

Kitabı henüz yayımlanmamış yazarlara tavsiyem içseslerini dinleyerek ısrarla devam etmeleri olur. Yazmayı aklından geçiren ancak henüz buna hamle etmemiş kişilere tavsiyem ise, her gün (yazacak bir şeyleri yok gibi görünse bile) kağıt kalemin önüne oturmak olacaktır. Zira o simya başka türlü kendini gösteremiyor.

Yazının Tamamını Oku