
Ayten Hanım, erkenden uyanmış, çiçekleri sulamış, çayı demlemiş, kız kardeşinin aramasını bekliyordu, yıllardır onu sabah dokuz gibi arar birlikte program yaparlardı. Eşi, Macit ise güne geç karışırdı.
“Abla, günaydın.”
“Günaydın, naber?”
“İyiyim, hem de çok, sana güzel havadislerim var,” Ayten Hanım’ın gözleri kocaman açılmıştı.
“Anlat çabuk!”
“Şu akıllı telefonları aldık ama kullanmayı bir türlü öğrenemedik diyordun ya hani?”
“Evet.”
“Avni bey vardır bildin mi? Hani şu köşe apartmanda oturan emekli mühendis.”
“Bildim, bildim, bizim Nermin’in eski nişanlısı,” diyerek yüzünü ekşitti. Nermin’e neler etmişti meymenetsiz herif.
“Ta kendisi. Cumartesileri ders verecekmiş isteyenlere.”
“Akıllı telefon dersi mi?”
“Hı hı, bizim yaştakilere, instoş minstoş ne varsa girmeyi öğretecekmiş, ondan sonra gelsin feysboklar, gitsin vutsaplar.”
“Önce doğru okumayı öğren vutsap değil vatsap, feysbok değil feysbuk.”
O meret icat edildiğinden beri düzen değişmiş, hayat onun etrafında döner olmuştu. Haber mi istiyorsun? İnternetten haber sitelerine bak. Kiranı mı ödeyeceksin? Gir banka hesabına, bas öde tuşuna, bitti gitti. Hastaneden randevu mu alacaksın, e-nabız emrine amade. Bir kişi ile ilgili her şey akıllı denilen telefonda kayıtlı artık, kullanamayan oyun dışı. “Benim yok,” diye bir cümle kurulamaz bile. O, yoksa sen de yoksun. Ama Ayten Hanım için en önemlisi torunları ile ilişkisini etkileyen dijital dünyaya yabancı kalmamaktı. Okuldan geldiklerinde whatsapp’tan yazışmayı sabırsızlıkla bekliyordu. Bunları düşünürken eşi de uyanmış, kahvaltıda ona da bahsetmişti bu kurstan:
“Sen de katılmak ister misin hayatım?”
“Sanal dünyaya mı davet mi ediyorsun beni? Bu dünya neyine yetmiyor Ayten?”
“Ne alakası var Macit, değişimlere ayak uydurmak gerekir.”
“Telefon bir haberleşme aracıdır. Alo, alo, yeter. Fazlasına gerek yok bence,” deyip gazetesine geri döndü.
“Of peki. Nasıl istersen. Biz Belgin ile gideriz.”
Ayten Hanım, kız kardeşiyle birlikte haftada bir gittiği akıllı telefon kursunda bir ayda çok yol almış artık rutilapartmanı, çıkınçıkıngelin, eytliler, isimli pek çok whatsapp grubuna üyeydi. Akşam eve geldiğinde salonda oturmuş, her bir gruba ayrı laf yetiştirip, emoji atmaya çalışırken, Macit Bey birden ona döndü:
“Ayten, ne zamandır Balkanlar turu yapalım diyorduk,” gazetesini katlamış dikkatle karısına bakıyordu.
“Evet, hayatım.” Allahım, bankadaki parayı sormasın diye geçirdi içinden.
“Bizim seyahat acentesine gidip soralım mı şartları? Haziran’da gitsek mi ne dersin?”
“Tabii ama bütçemiz pek müsait değil.”
“Neden, bankada var ya iki yüz elli bin liramız,” soran gözlerle ona bakıyordu.
“Sana bir şey söyleyeceğim Macit ama kızmayacaksın.”
“Çabuk söyle Ayten, belli ki kızacağım bir şey yapmışsın!”
“Şey, ben o parayla Metaverse’den arsa satın aldım.”
Sonrasını tahmin edersiniz, önce Metaverse’in ne olduğunu anlattı sonra da paranın sanal alemin derinliklerinde kaybolduğunu.
edebiyathaber.net (3 Haziran 2025)