Siyonizmin önündeki tek engel Yeni Türkiye

14 saat önce 2

İsrail ile İran arasındaki çatışmayla ilgili yorum yapıp kalem oynatanlara bakınca tarihsel, kültürel ve ideolojik bir hayli sorunla karşı karşıya olduğumuzu görmemek mümkün değil.
En muhafazakâr ve milliyetçi kalemlerde bile bir kavramsallaştırma sorunu var. Batılı yanılsama ve kültürel kompleksin temel dinamiğini oluşturan 'emperyal ideolojik eşitleme' tuzağına düşülüyor.
Bir terör örgütü ile bir devleti, saldırgan ile mağduru, kurban ile katili veya işgalci ile işgale uğrayanı denk gören siyonist Batılı söylemin manipülasyon ve çarpıtması sinsi bir üslupla meşrulaştırılıyor.
Hâliyle devletin resmi kurumlarında, medya veya üniversitelerde akademisyen, uzman ve kanaat önderi payesiyle çalışan geniş bir kesim yazı ve konuşmalarında siyonazist bakış açısıyla malul peşin hükümlü ve her açıdan oryantalist ifadeleri rahatlıkla yani 'şuursuzca' kullanabiliyor...
Birisi "İsrail'in saldırılarının hedefi: Nükleer bombanın engellenmesi mi yoksa rejim değişikliği mi?" diye sormuş.

***

Her yerinden sorunlu bir zihniyetin dilinden dökülmüş bir cümle. Kuşku yok. Boşuna 'İktidar ve özgürlük önce söylemde kurulur' denmemiş.
Ama bizdeki post-kolonyalist zihniyet, 'Avrupa merkezci/ Avrosantrist' vesayetçi anlayış ile Evanjelik-Siyonist retoriği hâlâ en geçerli akademik akçe zannediyor.
Oysa bu ve buna benzer sorunlu ifadeler bir payeden çok semantik, ideolojik ve kültürel açıdan emperyal söylem köleliğidir.
Buradan bir tavır, eleştiri, analiz veya yorum çıkmaz. Ancak teslimiyet çıkar. İstediği kadar bilgi, istatistiki veri, belge veya felsefi kavramlarla süslü olsun sonuç değişmez.
Zira tarihsel, siyasi ve kültürel tavırdan yoksun her yazı veya beyan bir teslimiyet fermanıdır.
Gazze'de örtülü hareket edenler söz konusu İran olunca gri alandan hemen çıkıyor.
Siyonizme hizmet eden düşüncelerini 'milliyetçi ve muhafazakâr bir formatla' serdetmekte bir beis de görmüyorlar.

***

Hâlbuki şaşmamak ve sendelememek için belli bir sabitemizin, mefkûre ve jeo-kültürel şuurumuzun olması gerekiyor.
Aksi hâlde direniş kültürü ve tarihsel bilinci bilemek yerine soykırımcı siyonazi zihniyetin başarısı için çözüm reçeteleri arayan ve öneren gönüllü kölelere dönüşürüz.
Bazıları da Müslüman mahallesinde salyangoz satarcasına Tahran'ın ne hâle düştüğüne ve hatta nasıl düşeceğine dair siyonist varsayımları pazarlıyor.
Hem de sebeplere değil de sadece sonuçlara bakarak?
Bu analitiğini es geçtikleri için de çoğu şeyi unutuyorlar. Oysa hatırlatmakta fayda var. Beyler! Yeni bir çağ başlıyor! Türkiye düşmeden bölgemizde artık kimse düşmez!
Nitekim Türkiye düşmeden Gazze de düşmez, Tahran da düşmez, Şam da düşmez, Trablus da düşmez, Bağdat da düşmez ve düşmeyecek.
Çünkü herkes de biliyor ki Filistin ancak Osmanlı düştükten sonra işgal edilebildi ve ardından İsrail kuruldu.
Şimdi de 'Büyük İsrail Projesi' devrede. Eskiden olduğu gibi siyonist hedeflerin önündeki en büyük engel yine Türkiye.
Osmanlı'yı yıkıp İsrail'i kurdular ancak Yeni Türkiye'yi yıkıp 'Büyük İsrail'i kuramayacaklar.
Hâsılı kelam, olaylara siyonist ve emperyal zihniyetin at gözlüklerinden değil de Osmanlı asabiyesinin o kuşatıcı, evrensel ve tarihsel perspektifinden bakmak lazım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

Yazının Tamamını Oku