
Mart 2018
O sözü taşımalı şimdi. Aklımda tutuyorum her bir sözünü. Dilimden alıyorsun beni, diline katarak taşıyorsun zamanına. Bazen düşte ve sözde olmak yetmiyor erişmeye sana. Gene de ben, o gelen yansıyan sözlerinle sana kavuşmaya çalışıyorum. Diyordum ki okurken son metnini; neden o insanların gelme nedenlerini açmamış, hatta kadınlara değinirken çocuklara, gençlere yönelmemiş bakışı. Sonra o insanların ne iş yaptıkları, meslekleri ya da iş güçlerinden söz etmemiş… Hayatlarını nasıl sürdürüyorlar? Lokanta mı işletiyorlar, manavları mı var, bir yerlerde işçiler mi, ya da bir fondan destekleri mi var… Uyum ve uyumsuzluklarına dair ipuçları verse de politik olarak mı öyle bir yerde yaşamayı, hatta ötesine geçmeyi seçtiler, ya da orada bir diaspora gettosu mu var…
Ve okurken düşündüren bakışı seviyordum. Gitme heyecanın dokunuyordu bana. Kendini oralara taşıma sevincini, göze alma kararlılığını.
Sonra, o, bana diyordu ki; bana sevgi sözcüklerinden söz etme. Anlıyordum ki, sevgisizlik hayatını bir ur gibi sarmalamıştı. Hatta bundan da kaçıyordu sürekli…
Bir insan birini niçin sever, diyordum kendime. Bir eksiklik midir sevmek yoksa fazlalık mı; yani bakın bende fazla var size veriyorum, veya eksiğim bu konuda sizdeki fazlalıktan biraz bana verir misiniz!! Evet, bunun gülünecek bir yanı var, şimdi ben de yazarken gülüyorum. Ama gene de soruyorum kendime de sana da; insan niye sever?
Ben şunlar için severim birini: Duruşu, rengi, kokusu ve kim olduğunu bildiği için. İçimde ruhumda düşüncelerimde ona dair iyi şeyler biriktirdiği için. Kendimi iyi hissettirdiği için…
Sonrası sonra olanlar, yaşanagelenlerdir. Aslonan yanı budur sevmenin sanki. Etkilenme dediğimiz şey de bunlarla gelenlerdir. Yoksa kaşı gözü, yüzü alnı, dili dişi… Ruh ve ten güzelliği albenidir evet, ama bunlarsız güzellik bir hiçtir.
Aklımda tutuyorum sözlerini, evet. Çünkü bilinmezlik değil bu, ve seni anlamak. Yaptığını bilmek, yazdığını görmek, gittiklerinin sana nasıl bir zenginlik taşıdığını hissetmek. Çünkü, kabuğunu kırıp çıkınca insan neler yapabileceğini gösteriyor kendine ve başkalarına.
İşte o ânların yakınında durmanın getirdiği bir sevinç benimkisi. Sevmek böyledir, kendini severken başkasına nasıl taşınacağını, onu nasıl sevebileceğini bilmektir.
Evet kendini sevmesini bilmeyen başkasını sevemez. Bir işi bir uğraşı edinmek de sevmekle başlar; onu alıp başka yerlere taşınmakta da sevmek başattır. Yoksa yapamazsınız.
Dün Dostoyevski’nin mektupları arasında gezinirken kardeşi Mihail’e söylediği güzel bir sözü çıkmıştı karşıma, diyordu ki:
“Ben başladığım bir şeyi bitiririm, yarım bırakmayı sevmem.”
Bu kendini sevmenin ölçülerinden biridir bana göre de.
Seni yalnızca bir kadını sever gibi sevmiyor, özler gibi özlemiyorum; tüm bunları benliğinde taşıyan biri olduğun için seviyorum.
Varın siz deyin ki gene; ‘bana sevgi sözcüklerinden söz etmeyin!’
Hangi sevgi diye sormuyorum, nasıl sevgidir insanı insana taşıyan bunu görmeni dilerim.
Hatırlayın işte, Attilâ İlhan’ın o güzelim şiirini:
“ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
hayır sanmayın ki beni unuttular
hâlâ arasıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir” (Böyle Bir Sevmek)
Bana sözcüklerin dokununca işte böyle yazmaktan, seni sende düşündüğümü dile getirmekten de alamıyorum kendimi.
edebiyathaber.net (3 Haziran 2025)